16 Nisan 2016 Cumartesi

Kaplumbağa

Kaplumbağa kabuğuna çekildiğinde. Sen işinden evine gelip giysilerini çıkardığında. Aynı şey değil.

Kaplumbağaların kabukları ilk kez 260 milyon yıl önce Permiyen Dönemi'nde oluşmaya başladı. Kaburgalar, omuz kemikleri ve omurlar birbirine kaynayarak bu sert kabuğu oluşturmaktadır. 

Dört bacağını içeri çekince daha özgürleşmiyor. Aynı boşluktan hep aynı bacağını çıkarıyor. Hayvan bu seçimi rastgele yapmıyor. 

Kendisini korumak için kaburgalarından vazgeçen kaplumbağaların nefes almak için başka bir yol bulmaları gerekiyordu. Karın bölgelerinde geliştirdikleri kas bağı akciğerleri ile diğer organlarını sarmalayarak nefes almalarına yardımcı olur.

Açlığa dayanabiliyor. Telaşsız davranıyor. Ağır. 

Ben memnunum.

15 Mart 2016 Salı

Cehalet üzerine

Kişilerin toplu şekilde cehaletle suçlandığı günleri yaşıyoruz. Bizim partiye oy vermedi çünkü cahil, patlayan bombaya üzülmedi çünkü cahil, medeni şekilde yaşama hakkını savunmuyor çünkü cahil. Kolaycı olmaları bir yana bu türden önermeleri anlamsız buluyorum. 

Cahil: Belli konuda yeterli bilgisi olmayan. Cehalet: Bilgisizlik, cahillik.

Kişinin kendi bildiği şeyin bir diğeri tarafından bilinmemesi onun cahil ilan edilmesi için yeterlidir. Her birey diğerine bu türden üstünlük kurabilir ve geçişli şekilde toplumun genel cehaleti ispatlanabilir. Öte yandan bu durumda kişiler karşılıklı olarak cahil bulunacağından, toplum içerisinden olası her ikili birey seçimi kesin cehaletle sonuçlanacaktır. Yani tüm toplum cahildir.

Bir kişiyi cehaletle suçlarken tanım gereği belirli bir konuya kısıtlanmak gerekir. Hatta sınırlandırılmış bir konu içinde bile benzer koşul geçerlidir. Aksi halde insanlar tüm her şeyi bilemeyeceklerinden -yukarıda bahsedildiği üzere- istisnasız cahil sayılırlar. Hiçbir zaman yeteri kısıtlama yapılamayacağından her insanda kolaylıkla bir açık bulunabilir. Toplumun genelinin cehaletinden dem vurulmasının dayanağı budur. 

Analiz yapabilmek için bilgi birikimi elzemdir. Peki herhangi bir durumu yanlış yorumlamak cehalet midir? Tanım gereği hayır. Konu hakkında daha az bilgisi olup doğru yorum yapan kişi cahil midir? Yahut konu hakkında daha fazla bilgisi olup yanlış yorum yapan kişi mi cahildir? Cehalet yorumun yanlış yapılması mı, yanlış yorum yapmanın tercih edilebilmesi midir? Hiçbiri.

Demem o ki cehaletin var olması için konu kısıtı, kişiler arası eş bilgi seviyesi ve yorumun doğruluğunun bilinmesi gerekir. Bu imkansız olduğundan ya herkes cahildir, ya da hiç kimse cahil değildir. Kendi cehaletini kabul edenlerin kimseyi cehaletle suçlamaları beklenemeyeceğinden ya da başkasının cehaletini vurgulayan kişi kendini cahil kabul etmeyeceğinden ilk seçenek elenir. Elde kalan cahilliğin var olmayışıdır. 

Yazıyı bitirmek üzereyken rastladığım iki sözü de not ediyorum.

"Hepimiz cahiliz, ama farklı konularda" Will Rogers.
"Hiçbir şey öğrenemeyeceğim kadar cahil birine hiç rastlamadım" Galileo Galilei.

Önceden haberim olsaydı bunları araya serpiştirip kendimi desteklerdim. Bilemedim, cahilliğime verin.


8 Mart 2016 Salı

8 Mart

Günün anlam ve önemine binaen elimdeki kaynaklardan bazı özlü sözler derledim. Yine tepki çekeceğimi hissetmekle birlikte canımın sağlığını diliyorum.

  • Kadın genelde o kadar kötüdür ki, iyi kadınla kötü kadın arasında pek fark yoktur. Lev Tolstoy
  • Haydutlar ya paranı ya canını alırlar, kadınlar her ikisini de. Samuel Butler
  • Kadının iffeti soğan gibidir, kat kat giysilerden oluşur. Nathaniel Hawthorn
  • Toplumsal farklılıklar diye birşey yoktur- kadınlar içeri girinceye kadar. H.G. Wells 
  • Londra sokaklarında on bin kadın, "Hiç kimse bize ne yapacağımızı söyleyemez!" diye bağırarak yürüdü. Sonra gidip stenograf oldular. G.K. Chesterton
  • Kadınlar devrimlerden de, devrimcilerden de nefret ederler. H.L. Mencken
  • Kadınlarla erkekler hiç değilse bir konuda birleşirler: İkisi de kadınlara güvenmez. H.L. Mencken
  • Erkeklerin kadınlardan daha çok sorunu var. Her şeyden önce, kadınlara katlanmak zorundalar. Françoise Sagan
  • Karşı cinsin benden daha büyük hayranı olamaz; elimde bunu kanıtlayacak faturalar var. Alan Jay Lerner
  • Dişi karakterin en temel yanlışı, adalet duygusu olmamasıdır. Arthur Schopenhauer
  • Mahkemede karşılaşmadıkça bir kadını tanıyamazsınız. Norman Mailer

Dünya Emekçi Kadınlar Gününüzü içtenlikle kutlar, böyle de tribüne oynarım. B.A.

3 Mart 2016 Perşembe

Yalnızlığı İcadım

Tarım devriminin ilk günleriydi. Hayvancılığın egemenliğine son vermiş, zaferimizi buğday tanelerini etrafa saçarak kutluyorduk. Henüz irisini seçerek ekmeyi akıl edemediğimizden taneler ufaktı, havada kum gibi dağılıyorlardı. Ben her zamanki gibi temkinliydim; nimeti ziyan etmeyelim, yarın bir gün lazım olur derdindeydim. Arkadaşlarımın çoğu "biz Bereketli Hilâl insanıyız, tanrılar nasılsa rızkımızı verir" kafasındaydılar. Bu yüzden zor günler için biriktirdiğim mahsul ile alay etmelerine pek şaşırmıyordum. 

Birikimim sonucu kendime boş vakit yaratıp aylak gezmeye başlayınca diğer insanlar buna özendiler. O güne kadar yalnızlık bilmeyen insanlık için bu çok farklı bir tecrübeydi. Duruma adapte olamayanlar ya tarlalarına geri döndüler ya da gruplar halinde avlanmaya devam ettiler. Geride kalan bizler topluma öncülük eden kişiler olarak varlığımızı sürdürdük. Bir arkadaşım köpeği evcilleştirip sadık bir dost edindi. Bir diğeri kediyi evcilleştirip artık kimseye ihtiyacı olmadığını, barakasında onunla birlikte ölebileceğini ilan etti. Bendeniz ise yalnızlığımı taçlandırmak için kurutulmuş kahve çekirdeğini öğütüp suyla karıştırarak yeni bir içecek ürettim. Hatta birkaç bin yıl sonra sırf kahvenin yanında bir şeyler okuyabilmek için yazıyı icat ettim.

Soran olursa hâlâ yalnızım.

9 Şubat 2016 Salı

Geldi Gitti

Yazasım gelmemesi dikkatli bakarsan pekiyi, bak dediğim kıvırdım yani. İstinye vardır geçince Etiler'i, parkını meşhur sandığın hani. Mertebesi ücretsiz komedi, gülünsün gereği. Yüklü cümlecikler anlayana dizili, ben yükledim şimdi, gerilsin mesela mesele geri; dün gözettim ya amfi, gözeten de var ya beni, gör recurrence'ın dibini yücesi de mevcut dersin insanlık hali. İspatım kabul mü hoca efendi? Bıyığı sünnetli, sakalı yere cinsten tabii. Olmak isterdim Пётр I gibi, yedirilen namı diğer Petro the deli, elinde makas kesermiş bunlarınkini, bir nevi kılık kıyafet yönetmeliği. Şimdi bağlayabilirim sanki gökten düşen elmaysa ben kivi. Ağır olacak belki; koyayım mı adını komedya ilahisi?

21 Kasım 2015 Cumartesi

Hoşgeldiniz

''Ona kavuşmak için 400 km yol yürümüş. Şimdi ise Manş Denizi'ni yüzerek geçmek istiyor. Sen gittiğinde ise ben bir caddeyi bile geçememiştim.''

Savaş sonucu Irak'tan Londra'ya uzanan mülteci bir aşkın hikayesi..


   Bilal 17 yaşında savaş sebebiyle Londra'ya yerleşen kız arkadaşına ulaşmak için Fransa'ya kadar ulaşmayı başarmıştır ve şimdi artık karşısında tek engel vardır, o da Manş Denizi. Fransa'daki mülteci kamp alanında arkadaşı Zoran ile karşılaşır ve kaçak olarak İngiltere'ye geçmek için tıra yerleşirler fakat Bilal tırın içinde torbayı kafasında tutamaz (bunun neden yaptıklarını filmde anlayacaksınız) ve arkadaşlarıyla yakalanırlar. Fakat o aşkın azminden vazgeçmeyerek denizi geçmeye kararlıdır, hem de yüzerek. Yüzmeyi öğrenmek için bir havuzda ders almaya başlar ve burada yolları Simon ile kesişir, Simon da eski yüzücüdür ve özel hayatında işler pek yolunda gitmiyordur, eşiyle boşanma sürecindedirler. 
   2009 yapımı Welcome özellikle her gün mülteci ölüm haberlerini aldığımız bu günlerde bir çok konuya parmak basıyor. Mültecilerin bir umut peşinde çile içinde geçen hayatları, devletin onlara takındığı katı tutum, şu anda yaşadığımız günlük hayattaki basit dertlerimiz, tutucu aile yapısı ve en önemlisi de aşkın sınır tanımayan büyüklüğü. Filmde ayrıca ülkemizden tanıdık oyuncular yer almakta, Fırat Ayverdi ve Fırat Çelik. 
   Boğazımızda bir yumruk bırakarak biten bu filmi izlemeniz dileğiyle.. 

24 Ekim 2015 Cumartesi

Yapmamayı Tercih Ederim

Güz kendini hissettirdi: Gökyüzü daha karanlık, yağmur daha gerçekçi yağıyor, hava soğumaya başladı, et cetera. Bloga uzun süredir yaz(a)mayanlar yuvaya geri döndü. Sütlü Hokka ekibinin kitap analisti olan bendeniz Kâtip Bartleby’i okudum. Söylemesi ayıp kitabı iki ay önce Kartal’daki festivalden 2.20TL’ye satın almıştım. Kapakta gözüme çarpan Herman Melville ve Kırmızı Kedi Yayınevi ikilisi hedefe yönelmem için yeterliydi.


İtiraf etmeliyim ki Kâtip Bartleby sandığımdan daha popülermiş. Kısa bir araştırmayla kitabın edebi analizlere ulaşılabilir. Ulusal ölçekli incelemelere kıyasla daha özgün çalışmalar yapılabilir diye düşünüyorum ancak aramızda bunu benden bekleyen hevesli arkadaşlar varsa hemen yazıdan ayrılabilirler. Edebiyatçı olmamamın verdiği sorumsuzlukla kendimi rahat hissediyorum, kafama göre devam edebilirim.

Melville’in başyapıtı Moby Dick’i henüz okumadım, YKY’nin Kazım Tâşkent Klasikleri serisinden çıktığından gözümde büyüyor. Yazarın siftahını yapmak açısından Kâtip Bartleby iyi denk geldi. 75 sayfalık hikaye kısa sürede keyifle okunuyor, dolayısıyla İlknur Özdemir’in çevirisi akıcılığa katkıda bulunmuş diyebilirim. Öte yandan orijinal metine göz attığımda ufak bir detay belirdi: Kitabın en esaslı ifadesi olan “I would prefer not to” cümlesi “yapmamayı tercih ederim” olarak tercüme edilmiş. “Yapmamayı tercih ederdim” daha doğru olur muydu onu çevirmenlerin takdirine bırakıyorum.

Hikayenin anlatıcısı (avukat) ana karakter olarak düşünebilir. Ters köşe analiz yapmak isteyenler bu figüre yoğunlaşabilirler. Bartleby’e karşı olan tutumunu psikoloji ve davranış bilimi öğrencileri için proje konusu ilan ediyorum. Avukatın tüm buyruklarını “yapmamayı tercih ederim” diyerek geri çeviren Bartleby ise hayli silik bir karakter. Geçmişi hakkında hiçbir şey bilinmemesi okuyucunun hayal gücünü devreye sokuyor. Kim ne der bilmem ama Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli’ndeki Zebercet karakterine benzediğini düşünüyorum; Bartleby hayli içe kapanık bir yaşam sürüyor ve en sonunda yalnız başına ölüyor. Bu esnada yazar “Ah Bartleby! Ah insanlık!” diyerek hikayeyi sonlandırıyor. Kitabın alt başlığı Bir Wall Street Hikâyesi olduğundan bu serzenişten bir kapitalizm ve özgür iradesi kısıtlanmış günümüz insanı eleştirisi çıkarılabilir. Kitabın yayımlanma tarihi olan 1853’ten günümüze değişen pek bir şey olmamış klasik yorumunu yapabilirdim ama yapmamayı tercih ederim! Mesela biz o tarihte İstanbul’un fethinin 400. yıl dönümünü kutlamakla meşguldük, o türden dertlerimiz yoktu.  

Final notu: Hikayede Jonathan Edwards’ın İrade Üzerine ve Joseph Priestly’nin Gereklilik Üzerine çalışmalarından bahsedilmiş. Bilindiği üzere bu iki kaynak da özgür irade ve determinizm hakkında kaleme alınmış eserler ve özgür iradenin karar anından itibaren izole olması gerektiğini savunurlar. Öykünün ana karakterlerinden Bartleby’de de bunu fazlasıyla gözlemliyoruz; izole yaşamı onu diğer insanlara kıyasla daha özgür kılıyor. Bu arada roman ve hikayelerdeki bu türden referanslar beni hep etkilemiştir. Yine ufak çaplı etkilendim.